Tarih boyunca kültürel guruplar arasındaki etkileşimlerden doğan
kültür değişmeleri farklı terimlerle adlandırılmıştır. Bu terimlerden
ilki eritmedir (assimilation). Bir azınlık gurubun değerler,
gelenekler ve tutumlarında, çoğunluk gurubundakilere yönelik
değişmeleri ifade eder. İkinci terim karışma (amalgamation - melting
pot), azınlık ve çoğunluk gurupların değerlerinin, gelenek ve
tutumlarının, farklı ve yeni bir kültürel gurup yaratma yolunda
sentezidir. Ülkemizde Anadoluculuk adı altında bu coğrafi bölgede
mevcut tüm unsurları birleştirmeyi hedefleyen görüşler amalgamasyona
örnek olarak verilebilir. Her iki terimde de dinamik bir proses söz
konusudur. Yani bir arada bulunan kültürler, az veya çok, karşılıklı
olarak değişmektedirler. Üçüncü terim olan plüralizm ise dinamik bir
proses değildir. Yani kültürler arasındaki etkileşim birleşmeye
yönelik değildir. Plüralizmde farklı kültürlerin, farklı sosyal
bünyeler olarak, yan yana mevcudiyetleri söz konusudur. Aşağıda bu
kavramlar kimlik açısından ayrı ayrı ele alınmıştır.
1. Kültürel Çoğulculuk
Genel olarak gücün farklı guruplar tarafından paylaşılması durumunu
ifade eder. Terim orijinal kullanımıyla Hegel'ci anlamda "üniter
devlet"in zıddıdır[1]. En önemli anlamı ise Batılı liberal
demokrasilerde değişik gurupların ve elitlerin güç paylaşımı veya bu
yönde yarışmalarıdır. Önemle vurgulanması gereken nokta çoğulculuğun
sosyal yapı açısından farklı birkaç kültürel unsurun veya alt gurubun
mevcudiyeti değil, pek çok sosyal müesseseleriyle ayrı bir sosyal
bünyenin varlığını ifade etmesidir.
Çoğulculuk, her ne kadar siyasî bir tanımsa da sosyo-kültürel bir
zemini gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla çoğulculuktan söz edilebilmesi
için kültürel gurupların sosyal yapı içinde tabandan iktidar tavanına
kadar paralel bir bünyeye sahip olmaları gerekir. Başka bir deyişle
kültürel çoğulculukta farklı bir kaç kültürel unsurun ötesinde, bir
sosyal mesafe söz konusudur. Bu bir bakıma siyasî, sosyal veya
iktisadî boyutlarda mevcut olan ayrı bir sosyal bünye anlamını taşır.
Ancak, bu sosyal bünyeler çoğu yerde gerek coğrafî mekân, gerekse
sosyal müesseseler itibariyle iç içe geçmişlerdir. Hâkim gurubun pek
çok müessesesi etnik guruplar tarafından da kullanılmaktadır. Başka
bir deyişle etnik guruplar rahatlıkla müşahede edilebilecek tarzda
kendilerine yeterli kompleks bir sosyal bünyeye sahip değillerdir.
Türkiye'de yaratılan etnik ırkçılık bu konuya bir örnektir. Bu tür
ırkçılıklar tarihin şekillendirdiği kültürel yapıyı yıkmaktadır.
Kürtler veya diğer azınlıklar ırkçılığa devam ettikleri takdirde, Türk
kültürüyle bir bütün olarak inşa edilmiş olan yapı bozulacaktır. Bu
takdirde kültürün ortak unsurlarında dahi çatışmaya gidilecek,
neticede din gibi kültürün temel unsurları da zayıflayacaktır.
Bütünleşme sağlandıktan sonra, bu unsurları tekrar birbirinden ayırmak
çok zor olmaktadır. Meselâ, Fransızca ve Fransız kültürü, Arapça’nın
çok büyük bir lisan olması ve Araplaştırma prosesine rağmen, Fas'ın
kültürel kimliğinde önemli bir yer işgal etmektedir. Hem Arapça, hem
de Fransızca kullanılarak Fas kültürü inşa edilmiştir.[2]
Bir ideoloji olarak çoğulculuk, eşit olmayan gurupların birer çerçeve
içinde eşitliklerinin sağlanarak ayırılmalarıdır. Ayırımcılığın olduğu
bir toplumda kültürel çoğulculuktan söz edilmektedir. Amaç, farklı
kurumlara ve sosyal yapılara sahip olan guruplar arasında eşitçi bir
denge kurmak ve hükümet, ekonomik faaliyetler gibi ortak müesseselerde
koordinasyon sağlamaktır.[3] Kavram, büyük kültürel farkların ve
çatışmaların yaşandığı, sosyal iletişimin olmadığı toplumlarda
tartışılmaktadır.
Bu ülkelerden biri de Amerika’dır. Dünyanın hemen her yerinden pek çok
milletin göç ettiği bu ülkede etnik bir yapılanma tabii bir haldir.
Beyaz Anglo-Saxon çoğunluğun diğer etnik guruplar aleyhine hâkim
olması, uzun yıllardan beri çok büyük sosyal mücadelelere sebep
olmaktadır. Kuzey Amerika yerlilerinin soykırımına uğratılması;
zencilerin yakın zamanlara kadar köle olarak çalıştırılması; İspanyol
asıllıların dışlanması gibi hadiseler, zaman içinde kurumlaşmakta ve
çoğulculuğu gerektiren bir yapı değişimini zorlamaktadır.[4]
Genellikle bu kesimlere ait yazarlara göre, uzun yıllar melting-pot
adı verilen bir sosyal politika uygulanmış olmasına rağmen, Amerikan
toplumundaki ırk ve etnik kesimler hemen tamamen refah, prestij ve
güçten mahrumdular. Beyaz Anglo-Saxon hâkimiyeti toplumun tüm
yapısında imtiyazlı bir şekilde hâkimdi. 1950'lerden sonra yönetim,
daha çoğulcu bir sosyal düzen politikası uygulamaya başladı. Yukarıya
doğru mobiliteyi açmak zorunda kaldı, böylece gelecek için daha farklı
bir kültürler arası iletişim yapısı kurulmaya başlandı. Azınlıklar
konusunda yeni teoriler ihdas edildi; ve nihaî amaç olarak da
demokrasi içinde kendine has alt-bünyelerin (substructure) sağlandığı
kompleks kültürel çoğulculuk hedeflendi.[5] Temel medenî haklar
hareketleri olarak başlayan bu değişmeler ırkçı ve asimilasyoncu
politikalardan plüralist bir yapıya doğru seyretmektedir. Özellikle
zenci kesiminde devrim niteliğinde değişmelerin kazanılması, kendi
kaderini tayin hakkı, geçmiş hataların bir tazminatı olarak ayrı
bölgeler talebi, kendi topluluk kurumlarını kontrol gibi yeni formlar
arayışına sevk etmektedir.[6]
Görüldüğü gibi, Batı dünyasındaki etniklik meselesi büyük ölçüde insan
hakları konusundaki eşitsizlikten kaynaklanmaktadır. Problemin ikinci
kaynağı ise, henüz hâkim kültüre, bu kültür dünyasında rahatça hareket
edecek tarzda intibak edememiş kesimin taşıdığı dezavantajları
hafifletmek amacıyla imtiyazlar talebidir.
Çoğulculuğu, demokratik yapı içinde değişik faktörlerin katılımından
ayırmak gerekir. Demokratik toplum yapısı, siyaset literatüründe çok
seslilik olarak adlandırılan, toplumu meydana getiren kesimlerin
düşünce ve ihtiyaçlarının toplumun bütününü ilgilendiren bir önem
sırası çerçevesinde ortaya konulması ve temsil edilmesi anlamını
gerektirmektedir. Çoğulculuk ise, topluluğu meydana getiren ve
bütünleşmesi mümkün olmayan unsurların ayrı ayrı iktidarlarını
tanımayı gerektirir. Belirli bir zümreye sağlanmış imtiyazlar söz
konusudur. Bunlar bir gurup lehine olacağı için toplumun bütününün
aleyhinedir. Bu durum bir anlamda millet yapısının sosyolojik olarak
daha iptidaî bir sosyal yapı olan ulusçuluğa dönüştürülmesi
demektir.[7] Nitekim, siyaset biliminde çoğulcu demokrasi veya
demokratik çoğulculuk deyimleriyle ifade edilen terimde çoğulcu ve
çoğulculuk kavramları organizasyonal çoğulculuğa, yani devlet
hâkimiyeti altında bazı organizasyonların izafî olarak özerkliğine
işaret etmektedir.[8] Bütün demokratik ülkelerde bazı önemli
organizasyonlar izafî olarak kendi sistemleri çerçevesinde özerktirler
(meselâ, ekonomik kuruluşlarla yargı gibi).
2. Kültürleşme
İki veya daha fazla kültürün etkileşim sonucu değerler, inançlar ve
davranışlardaki muhtemel değişme prosesidir. Özellikle kültürel
antropoloji ve sosyal psikoloji sahalarında daha sık kullanılan bir
terimdir. Dinamik bir süreçtir. Karşılaşan kültürlerin hepsinde de bir
miktar değişme görülebilir.
Literatürde iki mânâda kullanılmaktadır: (1) Bir kültürel gurubun,
diğerlerinden etkilenerek onun kısmen veya tüm unsurlarını adapte
etmesiyle yeni bir kültürel mecra oluşturması süreci; ve (2) kendi
yapısı çerçevesinde guruplar arasındaki herhangi bir kültürel aktarım
olarak. Meselâ, nesiller arasındaki kültür transferi bir akültürasyon
vakıasıdır. Bu anlamıyla "sosyalleştirme" kavramına daha yakındır.
Kültürleşme veya kültür edinme en genel anlamıyla bir kültürün yeni
unsurlar alma vakıasıdır. Bu unsurlar sayı itibariyle çok az
olabileceği gibi bir kültürün tamamen değişmesini sağlayacak kadar çok
ve yoğun da olabilirler.
Görüldüğü gibi kavramda daha ziyade alıcı kültür veya değişen kültür
açısından bir yaklaşım ve değerlendirme söz konusudur. Tanımdan
anlaşılacağı üzere dışarıdan içe doğru bir etkilenme vardır. Aynı
süreci ifade etmekle birlikte, etkilenmenin kaynağı bakımından farklı
mânâlarda kullanılmaktadır. Bu etki yabancı bir kültürden
kaynaklanabileceği gibi kendi içindeki guruplardan veya önceki
nesillerden de olabilir.
Bogardus, iki veya daha fazla kültürel sistemin beşerî ilişkiler
vasıtasıyla ayrı bir kültür sistemi geliştirmesi süreci olarak
tanımladığı kültürleşmenin üç tipini belirtmiştir:
(1) Körlemesine kültürleşme, insanların birbirine yakın yaşamaları ve
mal ve hizmet ilişkilerine girmeleriyle kendiliğinden gelişen kültürel
özelliklerin vuku bulmasıdır.
(2) Empoze kültürleşme, bir kültürün diğerine baskı yaparak kendi
özelliklerini empoze etmesidir.
(3) Demokratik kültürleşme, her kültürün temsilcilerinin diğer
kültürleri kendi tarihî ve değerler sistemi içinde kabul etmesidir.[9]
Kültürleşmede edinilen yeni unsurlar başlıca üç kaynaktan dinamik bir
süreç içinde alınabilir. Kaynaklardan ilki yabancı bir kültürdür.
Toplumda daha önce mevcut olmayan yepyeni bir unsur yerli kültür
sisteminin tamamen dışındaki başka bir kültür siteminden ithal edilir.
Yeni unsur, müessir olabilmesi için eğer gerekiyorsa icap eden
uyarlamalar ve alıcı kültürde de gerekli iç düzenlemeler yapılarak
sosyal hayatta kullanıma sokulur. Batı'daki dinî kimlik, kurumlar,
siyasî sosyal organizasyonlar itibariyle yayılmaktadır.[10] Bu duruma
örnek olarak, Hıristiyan kültüründe dinî bir faaliyet olan Noel’in
bizim toplumumuzda bir yeni yıl kutlaması olarak yaygınlaşmasını
gösterebiliriz. Bu âdet yabancı kültürden bağlı bulunduğu Hıristiyan
inanç sisteminin tümüyle birlikte gelmemiş, fakat uyarlanmıştır.
Değişen kültür sisteminin içinde yeni unsurun genel kabul göreceği ve
uygulanacağı tarzda sosyal yapı ile ilgili gerekli düzenlemeler
yapılmıştır.
Kültürleşmede ikinci kaynak kültürün bizzat kendisidir. Mevcut
unsurlar, üretilen yeni unsurlar, unutulmuş olanlar, veya özellikle
yeni nesiller arasında yaygın kullanımı olmayan eski unsurlar,
sistemde uygulanmaya konabilir. Bu süreç daha ziyade sosyalleştirmeye
benzetilmektedir. Meselâ, eski uygulamalardan nevruz bayramının veya
hicrî yeni yılın birer sosyal âdet olarak tekrar yerleşmesi ve yeni
nesillere aktarılarak devam etmesi birer örnektir. Genç nesillerin
henüz bilmedikleri, fakat kültürel sistemde mevcut olanların
transferleri ile ilgili her konu buna bir örnektir.
Kültür edinmede son kaynak o kültür sistemi içindeki herhangi bir alt
kültür gurubudur. Bunlara ait olan herhangi bir kültürel öğe diğer
guruplar veya toplumun bütünü tarafından genel kabul görerek kültür
edinme meydana getirilir.
Yukarıdaki tanımda, bir kültürün kısmen veya tamamen değişebileceği
belirtilmişti. Büyük değişmeler, büyük sosyal hadiselerle ve uzun
sürelerde meydana gelmektedir. Karşılaşan kültürler arasında
fonksiyonalite bakımından bariz dengesizlik söz konusu olabilir. Bu
durumda artık değişen kültürün değil değiştiren kültürün varlığı ve
hâkim kültür olma özelliği söz konusudur. Anadolu'da Türk kültürünün
doğuşu buna çok güzel bir örnektir.
"Türkler maddî ve manevî kültür özelliklerini Anadolu'ya
yansıtmışlardır. 11. yüzyıldan önce ve sonra, Anadolu'da bir kültür ve
medeniyet teması olmuş, kültürleştirme (acculturation) görülmüştür.
... Eğer bugün bir Selçuklu ve Osmanlı medeniyetinden
bahsedebiliyorsak bunun temel sebebi Anadolu coğrafyasında hatta
Balkanlarda Selçuklu ve Osmanlıda ifadesini bulan Türk - İslâm
medeniyetinin bir hâkim kültür olma özelliğinde aranmalıdır."[11]
Sosyal kimlikte, tarihî boyut içinde devamlı olarak bir kültürleştirme
(acculturation) süreci işlemekte, ve böylece hâkim kimlik (Millî
kimlik) doğrultusunda alt kültürlerin veya etnikliğin ürettiği kimlik
tipini törpülemektedir.
Kültürleşme, hâkim kültür açısından da yeni bir mecra oluşturmaktadır.
Çünkü kültürel yapılar kompleks birer sistemdirler ve bu nedenle söz
konusu olan vakıa, bir unsurun basit bir transferi değil, birçok
unsurun bu girift yapıya paralel olarak aktarımı ve sistemde meydana
gelen büyük değişmedir. Başka bir deyişle kültürel sistemin içindeki
-yeni unsurun dahil edilmesiyle bozulan- hassas dengelerin yeniden
kurulması gerekmektedir. Yukarıdaki örneğe tekrar dönecek olursak,
sadece sosyal hayatta değil, inanç sisteminde de yeni düzenlemelerin
ve kabullerin yapılmış olması gerektiğini görürüz. Esasında kültürel
transferlerde sadece bir tek unsur yer almamaktadır. Ona bağlı başka
unsurlarla birlikte aktarılmaktadır. Dolayısıyla alıcı kültürün kendi
sitemini bir kompleks transfere uyarlaması gerekmektedir.
M. Newman tarafından asimilasyon ve kültürleştirme (acculturation)
vakıaları aşağıdaki her harfin bir millî gurubu gösterdiği bir formüle
dönüştürülmüştür.[12]
Asimilasyon: A + B + C = A
Karışım (Melting Pot ve/ya Amalgamation):
A + B + C = D
Kültürel Çoğulculuk (Cultural Pluralism):
A + B + C = A + B + C
Uyarlanmış Çoğulculuk (Modified Pluralism):
A + B + C =Aı + Bı + Cı
Uyarlanmış çoğulculuk, göçmen gurupların kendi kültürel özelliklerini
tamamen yok etmeden mevcut kültüre entegre olarak fonksiyonel olması
anlamında kullanılmıştır.
3. Eritme
Önceden farklı olan kültürlerin, gurupların veya fertlerin kültürel
özelliklerinin homojen bir bütünlüğe doğru birleşmesidir[13]. Eritme (Assimilation),
benzeme veya özümseme kelimeleriyle anlamlandırılabilir. Canlı bir
organizmanın çeşitli dış maddeleri sindirerek kendi vücut hücrelerine
çevirmesi sürecine benzetilmektedir[14]
Bu süreç sonucu, yeni görünümün bütün birleşen unsurların her
özelliğini sergilemesi gerekmez. Ancak, yabancı kaynağın
karakteristikleri bertaraf edilerek ve yeni kültürel bileşimin tipik
yapısına ve fonksiyonlarına tümüyle uyacak şekilde bir kimlik ortaya
çıkar. Asimile olan gurubun eski kültürel özellikleri artık görünmez
olur. Böylece sonuçta, toplumun yeni üyesinin edindiği kimlik, gurubun
eski üyeleri tarafından tefrik edilebilir olmaktan çıkar. Söz konusu
uyum veya erime, kültürel olarak nispeten zayıf veya sayı bakımından
az olan gurupta meydana gelir[15].
Kültürel alışverişler her zaman tek yönlü bir proses değildir. Bu
bakımdan asimile olan gurubun ve temsil ettikleri kültürel
özelliklerin tümüyle yok olduğunu düşünmek yanlıştır. Gurup varlığı
bazı öğeler korunarak sürdürülebilir. Ayrıca hâkim kültüre yapılan
katkının sahibi olarak da ayrı bir statü elde edilebilir. Özellikle
göçmenler, içinde eridikleri hâkim kültüre, kendi kültürel
özelliklerini sunarak belli bazı noktalarda katkıda da
bulunabilmektedirler. Ancak bu miktar ölçüsünde, yani hâkim kültüre
yaptıkları katkı oranında bir varlıktan söz edilebilir. Bunun bir
miktar orijinaliteyi içerdiği kabul edilse bile, aslında bu unsurlar
da artık bundan böyle hâkim kültüre aittirler ve bu yapı içinde yer
alabilmek için değiştirilmiş, uyarlanmışlardır.
Diğer yazarların konuya nasıl yaklaştıklarını ele almakta fayda
vardır. Bunlardan Park ve Burgess'in analizlerinde asimilasyon,
şahısların ve gurupların, diğerlerinin hâtıralarını, duygu ve
düşüncelerini, tutumlarını edindikleri, onlarla yaygın bir kültürel
hayatta birleşerek tecrübelerini ve tarihlerini paylaştıkları bir
nüfuz etme, yayılma ve nihayet benzeşme sürecidir[16]. Onlara göre,
birleşen topluluklar birbirlerini tamamlayıcı farklılıklar temeline
dayanmaktadırlar[17]. Kavram diğer bazı yazarlar tarafından ise
özellikle sosyal antropolojideki "acculturation" kavramıyla oldukça
yakın anlamda kullanılmaktadır. Bu mânâsıyla asimilasyon, azınlığın,
büyük topluluğu yapılandıran sosyal ilişkiler sistemi içinde
bütünleşmesi, akültürasyon ise azınlığın kültürel karakteristiklerinin
çoğunluğa bir cevap olarak nasıl değiştiğidir[18].
a) Eritme ve Etnikliğin Kayboluşu
Toplumlara göre etnik doku değiştiğinden, kendi toplumlarındaki bu
realiteyi müşahede eden bilim adamları da farklı analizlere
ulaşmaktadırlar. Orijinal ve değişken asimilasyon teorilerine Amerikan
Sosyolojisinde rastlanmaktadır (melting pot). Bu sosyologlar etnikliği
zaman içinde önemi giderek azalan tek bir toplumsal karakteristik
olarak değerlendirmişlerdir.
Ana düşünce, farklılığın yeni nesillerle birlikte giderek kaybolacağı
ve toplumdaki mevcut hâkim kültür çerçevesinde bütünleşileceği
yönündeydi. Birkaç nesil içinde etnik unsurlar fark edilemez, toplumun
diğer unsurlarından ayırt edilemez olacak ve her etnik kökenli fert
diğerleri gibi aynı standartlara ve modellere göre inanacak,
konuşacak, düşünecek ve hareket edecekti.
Bilahare, asimilasyonun çok-boyutlu bir proses olduğunu ortaya koyan
daha detaylı çalışmalar yapılmaya başlandı. Bunlardan biri, Milton
Gordon'un yapısal asimilasyonla kültürel veya davranışçı asimilasyonu
değişik proseslere sahip birer boyut olarak birbirinden ayırmasıdır.
Esasen, asimile etmek sosyal yapının bir karakteristiğidir. Yapının
temel unsurları arasında bu süreç hızlı veya yavaş işleyebilir.[19]
b) Eritme ve Kültürleşme Karşılaştırılması
Eritme (asimilasyon) ve kültürleşme kavramları çoğu zaman birbirinin
yerine kullanılmaktadır. Teske ve Nelson literatür analiziyle bu
kavramların nitelikleri arasındaki ilişkiyi belirlemişlerdir.[20]
Sekiz karakteristik tespit edilmiş ve kıyaslanmıştır.
Ortak niteliklerde olanlar:
(1) Dinamik bir proses olması; (2) Bir gurup ve/ya ferdî proses olarak
değerlendirilebilmeleri; (3) Gurupların doğrudan ilişkiye
girmeleridir.
Farklı nitelikleri ise şunlardır:
(1) Asimilasyonda sadece çoğunluk gurubun değerlerine doğru bir
değişme vardır. Kültürleşmede ise değişme iki yönlü olabilir,
(çoğunluk veya azınlık guruplarından birine doğru). (2) Asimilasyon
kültürel değerlerde bir değişmeyi ifade eder, kültürleşmede ise bu
gerekli değildir. (3) Asimilasyon referans guruplarında da bir
değişmeyi gerektirir, kültürleştirme gerektirmez. (4) Asimilasyonda
içsel değişmeler (meselâ, kendini çoğunluk gurubun özellikleriyle
kimliklendirme gibi) söz konusu olmasına rağmen, kültürleşmede yoktur.
(5) Asimilasyon çoğunluk gurup hakkında müspet telakkiyi doğurur fakat
kültürleşmede bu gerekli değildir.
Bu yazarlar sonuç olarak dört noktayı işaret etmektedirler:
(1). Kültürleşme ve asimilasyon ayrı ayrı proseslerdir;
(2). Kültürleşme, asimilasyondan bağımsız olarak vuku bulabilir;
(3). Asimilasyonun olabilmesi için kültürleştirme şart olmamakla
birlikte gereklidir;
(4). Asimilasyondan önce bir kültürleştirmenin olup olmadığı belirgin
değildir.[21]
4. İntibak
Accomodation kelimesi sosyal bilimlerde ilk olarak J. M. Baldwin
tarafından kullanılmıştır.[22] Türkçe’de kelime olarak "intibak,
telif, uzlaşma, ödünç"[23] gibi anlamlarla karşılanmaktadır.
Literatür incelendiğinde, kavramın, aslında birbirine oldukça uzak
geniş bir anlam yelpazesi içinde ele alındığı görülür. Bir kültürel
gurubun, temel özellikleri itibariyle başka bir kültürel gurup içinde
erimesinden, çatışma sonucu her iki gurubun da değişerek yeni bir
kültürel mecra oluşturulmasına kadar, geniş bir kullanım alanı
mevcuttur. Bu yelpazenin bir ucunda, göç eden veya azınlıkta olan bir
gurubun, çoğunluğun kültürel nitelikleriyle girdiği çatışmada, kendi
değerlerinden feragat ederek geçirdiği adaptasyon süreci, diğerinde de
bir kısım farklılıklar korunmak şartıyla oluşturulan yeni kültürel
değerlerle sağlanan uyum veya birbirine intibak etme, hadisesi vardır.
Kavrama verilen anlamda zaman itibariyle bir değişme de göze
çarpmaktadır. İlk anlamına (asimilasyon) Chicago okulu ve önceki
yazarların eserlerinde rastlanırken, kültürel bütünleşme de
diyebileceğimiz ikinci anlamındaki kullanımına yakın zamandaki
yazarlarda daha sıkça rastlanmaktadır.
Farklı kültürel öğelere sahip azınlık gurup hâkim kültüre bir tür uyum
sağlamaktadır; ancak bu da asimilasyon yoluyla olmaktadır. Eritme (assimilation)
ve intibak (accmommodation) kavramları arasında hâkim kültürün
esasiyeti ve belirleyiciliği açısından herhangi bir fark yoktur. Her
iki durumda da tek bir kültür kalıbının bütünselliği görülür. İşleyen
toplum düzenindeki uyum hâkim kültürün temellerine göredir. Ortak olan
toplumsal hayatın bütün safhalarında, guruplar arası sosyal
ilişkilerde de hâkim kültürün kalıpları fonksiyoneldir.
Kısaca özetlemek gerekirse ilk anlamındaki intibak daha ziyade tek
yönlüdür. Kavramın ikinci anlamında ise karşılaşan kültürlerin kendi
bünyelerinde birbirleriyle uyumlu bir şekilde yaşayabilecek tarzda
yapılan değişiklikler ağırlıklı anlam taşır. Bu bakımdan, her kültür
kalıbı kendi bünyesinde gerekli düzenlemeleri yaptığından, uyum
karşılıklıdır. Bu bakımdan sosyolojik mânâda, şahıslar veya guruplar
arası fonksiyonel ilişkilerdeki çatışmayı giderici nitelikteki ve
karşılıklı düzenlemelerin oluşturduğu bir sosyal değişme süreci olduğu
söylenebilir.[24]
Ancak, düzenlemelerin miktarı asgari olarak sosyal düzeni sürdürmeye
yetebilmelidir.[25] Bu süreç guruplar açısından bilinçli veya
bilinçsiz olarak işleyebilir.
Mevcut etnik guruplar arasındaki bu tür değişimde temel farklılıklar
ve çatışmaların tümüyle çözülmüş olması da gerekmemektedir. Ancak
farklılıklar büyük ölçüde bir arada yaşama hedeflerini tatmin edici
şekilde çözülmüş olmalıdır. İntibak eden toplum neticede bu tür
çatışma yaratıcı temel farklılıklardan vazgeçmekte ve bunların yerine
adapte olduğu gurubun özelliklerini ikâme etmektedir. Nitekim, kavram
Chicago okulu tarafından biyolojik adaptasyon ile benzetme yapılarak
toplumların veya fertlerin çevrelerine karşı ayarlanmaları anlamında
kullanılmıştır.
Bazı yazarlara göre intibak (accomodation), özellikle ırk
ilişkilerinde, etnik gurupların birbirlerinin varlıkları ile ilgili
yaptıkları uyumlamalardır.[26] Kültürler arasında birbirine zıt sosyal
normlar olacağı tabiidir.Herhangi bir sosyal durumda karşılaşan bu zıt
normlar bir çatışma sürecine girerler. Bu tür bir rekabet ve
mücadelenin dört ayrı mantıkî neticeyle sonuçlanması mümkündür.
İlk beklenebilecek sonuç hâkim kültürün önerdiği normların toplumun
tüm fertleri tarafından uygulanmaya konulmasıdır. Bu durumda esasen
azınlık kültür değişmekte ve asimile olmaktadır. İkinci mümkün sonuç
çoğunluk kültürünün, azınlık kültüründen aldığı normlarla değişerek
sosyal bir bütünlük meydana getirmesidir. Üçüncü olarak her iki kültür
esasta çatışma yaratan normlarından vazgeçerek birlikte sosyal düzen
kurabilecekleri yeni bir kültürel norm sistemi üretebilirler. Dördüncü
sonuç, literatürde yaratıcı intibak olarak adlandırılmaktadır.
Yaratıcı intibak, her iki tarafın temel menfaatlerini kurban etmeden
mümkün olan en yüksek ölçüde gönüllü olarak kabul edilebilir çözümler
aramaktadır.[27]
J. L. Gillin ve J. P. Gillin'e göre, intibak (accomodation),
kurallarla ve örneklerle bir nesilden diğerlerine devredilen
alışkanlıklar, tutumlar, davranış tarzları, teknikler, kurumlar,
gelenekler, vs. dir.[28] Bir toplumda bu değişik nitelikler ve
davranışlar sosyal öğrenme yoluyla aktarılmaktadır.
Pek çok yazar kavramın kullanımında küçük farklılıklarla, ancak sosyal
organizasyonların gelişimindeki merkezi önemini fazla
değerlendirmeyerek Park ve Burgess'in takipçisi olmuştur. Burgess'e
göre
"sosyal organizasyon, geçmişe ve şimdiye olan intibakın (accomodation)
bir özetidir. Bütün sosyal miraslar, gelenekler, duygu ve düşünceler,
kültür ve teknik, birer intibaktır (accomodation). Esasen intibak,
çatışan durumlara, fertler ve guruplar arasındaki sosyal mesafe
korunarak yapılan, sosyal ayarlama prosesidir".[29]
MacIver, kavramı psikolojik bir yaklaşımla ele almıştır. 'Ayarlama (adjustment)'
ve 'intibak (accommodation)' kelimelerini kullanarak, ikincisinin daha
ziyade psikolojik bir yaklaşım vurguladığına dikkat çekmiş, ve ferdîn
veya gurubun herhangi bir duruma uyum sağlaması ve kendini sanki
evindeymiş gibi hissetmesi olarak açıklamıştır[30].
Biraz daha farklı bir anlam, çocuk gelişimi teorisinde göze
çarpmaktadır. Çocuk gelişimindeki mekanizmalardan biri olarak çocuğun
bir çağdan diğer çağa gelişimini ifade eder. Fert hayatında artık yeni
bir safha başlamıştır. Önceki bazı temel özellikler değişmiş ve yeni
nitelikler kazanılmıştır.
[1]D. Jary ve J. Jary, 'Pluralism' maddesi, The Harper Collins
Dictionary of Sociology.E. Ehrlich (ed.), (New York: Harper Perennial,
1991), s. 367.
[2]A. Lahjomri, "Teaching of the French Language in Morocco and
Dialogue of Cultures." Francais dans le Monde; n.189, (Nov-Dec 1984),
s.18-21.
[3]G. D. Howell, Intercultural Communication and the Concept of
Marginalty. Paper presented at the Speech Communication Assocation
Summer Conferance on Intercultural Communication. (Tampa, Florida,
July 17-21, 1978), s. 5.
[4]J. W. Green, Cultural Awareness in the Human Services, Prentice-Hall,
inc., N.J., 1982, s. 10-3.
[5]E. Kallen, The Western Samoan Kinship Bridge : A Study in Migration,
Social Change, and the new Ethnicity. Leiden, U.S.A., 1982, s.4.
[6]G. D. Howell, Intercultural Communication and the Concept of
Marginalty. Paper presented at the Speech Communication Assocation
Summer Conferance on Intercultural Communication. (Tampa, Florida,
July 17-21, 1978), s. 4.
[7]M. E. Erkal, İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri. İstanbul, 1991,
s.121.
[8]R. A. Dahl, Dilemmas of Pluralist Democracy: Autonomy vs. Control.
Yale University press, N. Y. 1982, s. 4-5.
[9]E. S. Bogardus, "Cultural Pluralizm and Acculturation." Sociology
and Social Researc. n.34, 1949, s.125-9.
[10]J. Kesler, "Can evangelicalism survive its success?" Christianity
Today. v. 36, Oct. 5 1992, s. 18, 20-34.
[11]M. E. Erkal, Sosyoloji (Toplumbilimi), Der Yayınevi, İstanbul,
1993, s. 141.
[12]W. M. Newman, American Pluralism. Harper and Row, New York, 1973,
s. 49-96.
[13]Webster's Encyclopedic Unabridged Dictionary of the English
Language, Gramercy Books, New York, 1989, s.90.
[14]H. P. Fairchild (ed.), 'Social Assimilation' maddesi, Dictionary
of Sociology and Related Sciences, Littlefield, Adams & Co.,New
Jersey, 1967, s.276-7.
[15] H. P. Fairchild (ed.), 'Social Assimilation' maddesi, Dictionary
of Sociology and Related Sciences, Littlefield, Adams & Co.,New
Jersey, 1967, s.276-7.
[16]Park, R. E., and E. W. Burgess, Introduction to the Science of
Sociology, University of Chicago Press, 1921, s.735.
[17]Park, R. E., and E. W. Burgess, Introduction to the Science of
Sociology, University of Chicago Press, 1921, s.759.
[18]M. Freedman (ed.), A Minority in Britain, Vallentine, Mitchell,
London, 1955, s.240.
[19]M. Gordon, Human Nature, Class and Ethnicity. Oxford University
Press, N.Y., 1978, s.158.
[20]R. Teske ve B. H. Nelson, Acculturation and Assimilation: A
Clarification". American Ethnologist, n.1, (May 1974), s. 351-367.
[21]R. Teske ve B. H. Nelson, Acculturation and Assimilation: A
Clarification". American Ethnologist, n.1, (May 1974), s.365.
[22]bkz. (Mental Development in the Child and the Race, New York: The
Macmillan Co., 1895, s.452-7); E. W. Burgess, 'Accommodation',
maddesi, E. R. A. Seligman ed., Encyclopedia of the Social Sciences,
vol. I, Macmillan Co., New York, 1930, s.403-4.
[23]İngilizce - Türkçe Redhouse Sözlüğü, Redhouse Yayınevi, İstanbul,
1989, s.6.
[24]H. Hart, 'Accommodation' maddesi, Dictionary of Sociology and
Related Sciences , H. P. Fairchild (ed.), Littlefield, Adams & Co.,
New Jersey, 1967, s.2.
[25]A. M. Rose, 'Accommodation' maddesi, A Dictionary of The Social
Sciences, J. Gould ve W. L. Kolb (Ed), The Free Press, New York, 1964,
s. 5-6.
[26]D. Jary, J. Jary, 'Accommodation' maddesi, The Harper Collins
Dictionary of Sociology.E. Ehrlich (ed.), (New York: Harper Perennial,
1991), s. 2.
[27]H. Hart, 'Accommondation, creative' maddesi, Dictionary of
Sociology and Related Sciences , H. P. Fairchild (Ed.), Littlefield,
Adams & Co., New Jersey, 1967, s.2.
[28]J. L. Gillin ve J. P. Gillin, Cultural Sociology, The Macmillan Co.,
New York, 1948, s.505.
[29]E. W. Burgess, 'Accommodation', maddesi, Encyclopedia of the
Social Sciences, vol. I, E. Seligman (ed.), Macmillan Co., New York,
1930, s.403.
[30]R. M. MacIver, Society, Its Structure and Changes, Ray Long &
Richard R. Smith, New York, 1931, s. 350.